24 Mayıs 2014 Cumartesi

Yaylada Hayat Var !

     Günümüzde insanlar artık doğal olanın kıymetini bilmeye başladı. Daha önceleri tatil için deniz kıyılarını tercih eden insanlar, artık nefes alabilmek için yaylaları tercih eder oldu.

     Peki bir insan deniz kenarında, kumsalda güneşlenmek, denize girmek varken neden dağın tepesine çıksın demeyin :)) Sağlam bir kadro ile gidildiği zaman deniz kenarlarından çok daha güzel zamanlar yaşatabiliyor yayla şenlikleri. Adım başı kemençelerin gıcırdadığı - biraz baş ağrıttığı doğrudur :)) - genç yaşlı herkesin horon oynadığı, hatta yaşlıların gençlerden daha dinç göründüğü yerlerdir yaylalar. 

     Her biri bir yana, başta da söylediğim gibi bütün insanlarda doğal olana dönme, doğal olana ulaşabilme arzusu baş göstermiş durumda. Bu durumda sabah tertemiz bir havaya uyanıp, akşama kadar koştursanız, hoplasanız, zıplasanız dahi yorulmadığınız, en önemlisi yiyip yiyip yiyip kilo almadığınız bir yere gitmek gayet akıllıca değil mi? :)) Yayla şenliklerine özendirmek için yaşlı amcalar teyzeler hikayeler anlatır durur. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşayım: 

Söylendiğine göre sahil köylerinden birinde yaşayan Hasan Amca hayvancılıkla uğraşırmış. Her sene çor-çocuk, mal-melal hep beraber yazın yaylaya giderlermiş; güzün köye dönerlermiş. Köydeki bazı aileler de hayvancılıkla uğraşmadığı için yaylaya gitmeyip köyde kalıyorlarmış. Bu ailelerin çocukları, gençleri sıcak günlerde serinlemek için deniz kenarlarına, plajlara giderlermiş. Deniz kenarındaki kumsallara yazın turistler de gelince denize girmek daha bir eğlenceli oluyormuş. Köy gençlerinin bunları ballandıra ballandıra anlattığını duyan Hasan Amca’nın oğlu Ahmet onlara imrenmiş. Onlar gibi yazın köyde, sahilde kalarak denize gitmeyi istemiş. Babasına bu düşüncesini anlatmış.
“Baba biz de yaylaya gitmeyip köyde kalalım, yazın denize gireriz.” Demiş.
Durumu anlayan ve oğlunu kırmak istemeyen babası ona yaylanın daha sağlıklı olduğunu anlatabilmek için bir yol düşünmüş ve şöyle yapmış.
“Oğlum bu sene yaylaya göçmek için hazırlandık. Yarın göçeceğiz. Bu sene göçelim de gelecek sene köyde kalırız, denize de gideriz.”
“Tamam, baba!” demiş oğlu. Hasan Amca:
“Ha, Ahmet, yaylaya giderken lâzım olacak; bana yaş ağaçtan üç tane kazık yapıp hazırla.
“Çamdan mı olsun, pelitten mi?”
Fark etmez, hangisinden olsa olur. Uçlarını iyi sivrelt. Ala heybeye koy!”
Ahmet yakındaki çam ağacının dallarından üç adet kazık yapıp ala heybeye koymuş. Ama bir yandan da merak ediyormuş. Ala heybeye para gibi, silah gibi değerli eşyalar konur. “Bu üç kazık da niye bu kadar değerli ola ki?”
Sonraki gün göç yola düzülmüş. Hasan Amca, oğlu Ahmet’e:
“Kazığın birini şu çardağın altına, direğin dibine çak!”
Ahmet denileni yapmış. Göç Murtiçi’nde değirmenin yanına gelince babası:
“Ahmet kazığın birini de değirmenin ardında gizli bir yere çak, kimse bulamasın.” Demiş. Ahmet denileni yapmış. Göç yaylaya çıkınca:
“Oğlum, kazığın birini de toprak damın ardına çak, üstünü ört, kimse bulamasın.”
Ahmet denileni yapmış.
Yazın yaylada kalmışlar. Aynı eski senelerde olduğu gibi iş-güç içinde bedenleri terlemeden yaz ayları geçmiş. Güz ayları gelip havalar soğuyunca köye göçmek için hazırlanmışlar. Baba oğluna:
”Oğlum, o toprak damın ardına çaktığın kazığı çıkar, toprağını sil, ala heybeye koy.”
Oğul denileni yapmış. Göç dönüşte Murtiçi’ne gelince değirmenin ardındaki kazık da çıkarılıp ala heybeye konulmuş. Köye gelince Ahmet daha babası söylemeden gidip çardağın altındaki kazığı çıkarmış:
“Baba, bunu da ala heybeye koyayım mı?”
Babası:
“Koyma. Ala heybedeki kazıkları da al getir.”
Baba çıkıp çardaktaki divana oturmuş. Ahmet kazıkları getirip babasının önüne koymuş. Babası:
“Köyde kalan kazık hangisi?”
Ahmet toprak içinde kalan kısmı odun kurtları tarafından delik deşik edilmiş olan kazığı göstermiş.
“Bu!”
“Yaylaya giderken böyle mi bıraktıydın?”
“Hayır, sapasağlamdı.”
“N’olmuş böyle?”
“Kurtlar yemiş, çürümüş.”
“Hımmm, peki Murtiçindeki nasıl?”
“Onun da toprak altındaki kısmına kurtlar girmiş. Ama köydeki kadar çürümemiş.”
“Peki, yayladaki kazık?”
“Baba, yayladaki kazık sapasağlam. Hiç kurt yememiş, hiç çürümemiş…”
Bakışırlar. Ahmet şaşkındır.
“Ama baba, sahilin nemi, sıcağı bu kadar mı zarar verir canlılara?”
“Gözünle gördün!”
“Tamam baba, gördüm de anladım da. Bundan sonra her yaz yaylaya gidelim.”
……………………………….
Kaynak:http://www.ahmetler.net/index.php?option=com_content&view=article&id=988:yayla-senlikleri&catid=26:avarol&Itemid=78

Tamam!
Kabul!
Öyle buram buram ibret kokan, dudak ısırtan bir hikaye olmadı bu.    
Ama gitmiş bir insan olarak söylüyorum ki, fırsatınız varsa hayatınızda bir kez gidin. Sabah uyandığınız zaman vücudunuzda anlam veremediğiniz bir enerji olacak. Şenlik tarihlerini bu siteden takip edebilirsiniz ------->  http://www.yaylasenlikleri.com/
'Ebru demişti' dersiniz :))

Altın Değerinde Bakır...

                Trabzon ve çevresinde geleneksel el sanatı olarak, taş ve ahşap işçiliği, dokumacılık, hasır bilezik yapımı, bakırcılık ve daha birçok şey eski ihtişamı ile olmasa da hala sürmektedir. 

                Bugün Trabzon'a geldiğiniz zaman belki her bir köşede her saat başı tıklım tıklım dolu bakırcı göremeyebilirsiniz. Ama Kemeraltı'na indiğiniz zaman, altın işliyormuşçasına özenli ve ustalıkla hala işini bırakmayan onlarca amca görmeniz mümkündür :) Belki de onlarla muhabbet ettiğiniz zaman onların derdinin kazanacakları 3-5 kuruş olmadığını anlayacaksınız. Hatta muhabbet etmeseniz birkaç saat dükkanlarının karşısında sessiz sedasız oturup sadece izleseniz bile, meteliksiz dükkan kapattıkları günleri görebilirsiniz. Elbette onlara sorsanız kazanç kapısıdır. Ama hepsinden önce Ata mesleğine sahip çıkarlar. 

Trabzon Kemeraltı'nda dolaştığınız zaman kalemle çizilmişçesine kusursuz ve estetik bakır kaplar. güğümler, ibrikler ve bakraçlar görürsünüz. 

Kaynak: http://asiimeleq.blogcu.com/trabzon-bakir-ve-gumus-el-sanatlari/5166817

Kaynak:http://www.haberzon.com/bolgesel/trabzonda-bakircilik-yeniden-canlanacak-h4704.html

Eskiden Osmanlı sarayında kullanılacak kadar değerli olan bakır kapların değerini bugün unutmayanlar sayesinde, bizler ve belkide bizden sonraki nesil bu kültürü yakından tanıma fırsatı bulacaktır. 


23 Mart 2014 Pazar

Best Black Sea Dictionary :))

Karadenizli olduğum için mi bana öyle gelir bilmem ama, Karadeniz şivesi en tatlı , en samimi şivelerden biridir. Zor olması açısından Çince ile bile yarışabilecek düzeyde olsa da cümlede yapılan vurgu ve tonlamalar sayesinde karşıdakinin ne anlatmak istediğini anlayabilirsiniz. Karadeniz şivesini anlarken ve konuşurken İngilizce mantığı ile düşünmenizi tavsiye ediyorum. :)

Unutmayın!!! Yüklem her zaman baştadır.

Şimdi size Karadenizlilerin bile anlamanı bilmese anlamayacağı bir kaç kelime örneği vereceğim.

- Aposkal
Yapılması gereken iş.
- Da
Anlamı kuvvetlendirmek için kullanılır.
- Bayaşağı git: 
Aşağıya doğru yürü.
- Maraz: 
Bir tür ruhsal hastalık.
- Üstten
Oturaklı davranmayan kişiler için kullanılır.
- Tina: 
Yaşının gerektirdiği gibi davranmayan kızlar için kullanılır.
- Muncur: 
Dudak.
- Kaybana
İstenmeyen bir şey.
- Kuyis:
Çığlık, bağırmak.
- Momol
Böcek.
- Yanee ?
Ne sandın? 
- Pontul
Pantolon.
- Hers:
 Sinir.
- Çiçil: 
Solucan.
- Golit
Salyangoz 
- İlan
Yılan.
- Eyak
Ayak.
- Şiliks:
 Islık çalmak.
- İşmar: 
Göz kırpmak.
- Fol: 
Yuva.
- Çalimat
Yerden fındık tanesi toplamak.
- Panfara: 
Bir böcek türü.
- Hamuçara
Dağ çileği.
- Fuşki
Pislik.

Temel kelimeleri öğrendikten sonra, şimdi sıra Karadeniz'de deyim niteliğinde kullanılan kalıplaşmış bazı cümlelere geldi.

- Yaveronibağa
Onu bana ver.
- Sikinti yok
Rahat ol!
- Yo koor beni:
Bırak beni
- Git haurdan :
 İkna olunmayan durumlarda kullanılır.
- Darlama beni:
Canımı sıkma.
- Hayat bizi 61 kenara :
Plakaya olan bağlılık ve isyanı anlatır.
- Anlama anlayrım da, gavrama gavramayrım:
Tam oturmadı her şey :)
- Proğ etmek
Bozmak. rencide etmek.
Bize her yer Trabzon
Trabzonluyum bunu henüz bende anlamadım :)

Karadeniz eğlencelidir, samimidir. 22 yıllık profesyonel Karadenizliyim hala ortamın yenisi gibi gülüp eğlenirim bu muhabbetlere :)

Karadeniz şivesi :) ------ > Vaktiniz olursa izleyin, eğlenirsiniz! :))

Ramazan Ayı İmecesi

Ramazan ayı geldiği zaman kırsal kesimde yaşan insanlar bir ay boyunca sofralarında zenginlik olması için çeşitli şeyler yaparlar. Bunun sebebi ise her zaman ilçeye gitme imkanları olmadığı için, oluşabilecek her türlü kalabalığa karşı hazırlıklı olmaktır. 

Öncelikle köylerde yakın civarda oturan kadınlar aralarında her birine uyacak bir günde anlaşırlar. kişi sayısına bağlı olarak belli miktarda un almak için ( 2-3 çuval gibi ) para toplarlar. toplanan bu para ile ilçeye gidecek olan birisine un siparişi verirler. Anlaştıkları tarihte evinin bahçesi en müsait olan kişinin evinde toplanırlar. Burada en önemli husus herkesin en iyi bildiği işi yapmasıdır :) Örneğin iyi hamur yoğuran kişileri yani 1-2 kişiyi hamur teknelerinin başına oturturlar. o kişiler hamur yoğurmaya başlarken diğerleri sonraki aşamalar için hazırlıklar yapmaya başlar. Sacın ısınması için odun ateşi hazırlanır, pişirilen lavaşların kuruması için üzerine lavaş serilmek üzere temiz bezler hazırlanır...

Yoğurma işlemi bitirildikten sonra hamur kişi sayısına eşit düşebilecek şekilde bezelere ayrılır. bu hamur bezeleri açılarak sac başında oturan kişiye verilir. gerçek bir el çabukluğu ile lavaşlar sac üzerinde pişirilir.


Kaynak: http://berfendber.blogspot.com.tr/2009/06/konsept-tasarm-ve-isletim-planlamas_4869.html
Resim: Ateş Üzerinde Sac


 Pişirilen hamurlar üçgen şeklinde katlanarak hazırlanan temiz bezlerin üzerine kurumak üzere serilir. Üçgen şeklin katlanan bu lavaşlar Ramazan ayında sahura kalkıldığı zaman pratik bir şekilde kısa bir sürede pişirilerek servis edilir.  Elbette ki hamurların her biri üçgen şeklinde katlanmaz. Bir kısmı da kesme makarna yapmak üzere ayrılır. Ayrılan bu lavaşlar makarna kesme makinesi ile kesilerek kaplara doldurulur.


Kaynak: http://zuccaciyespot.com/category.asp?kategoriid=129&param=azalan
Resim: Makarna Kesme Makinesi

Hazırlanan bu makarnalar ise şekerli veya peynirli olarak tavada pişirilerek servis edilir. Böylece kadınlar sohbet, muhabbet ve dayanışma içerisinde onlara göre büyük bir külfetten kurtulmuş olurlar. 




Karadeniz ve Adetleri

Her yörede olduğu gibi Karadeniz'de de düğün, nişan, kına, cenaze, asker uğurlama  safhalarında bazı uygulamalar vardır. Bunların bazısı düğün, nişan, kına, asker uğurlama gibi zamanlarda o günü eğlenceli ve unutulmaz kılmak için yapılırken; bazısı ise cenaze gibi zamanlarda zor günler geçiren akraba, eş, dost ve komşunun yanında yardımcı olmak için yapılır. 

- Düğün için yapılan bir geleneğe örnek vermek gerekirse, düğün yapılıp oyunlar oynanıp konvoy yola çıktıktan sonra, gelin damadın evine götürülürken damadın evine ulaşan ilk araba bir tepsi baklavayı hak eder.

- Düğün için olan adetlerden bir diğeri ise; gelin damadın evine girmek üzere iken her türlü nazar ve musibetten uzak kalmak için kapı eşiğine çay bardağı koyulur. Gelin kapıdan içeri girerken ayakkabısı ile çay bardağının üzerine basıp bardağı kırar. Böylece yeni evinde nazar ve gözden arınmış bir şekilde yaşamaya başlar.

-Bir nişan adeti olarak da çok yaygın olma da nişan yapıldıktan sonra erkek tarafı gelinin nüfus cüzdanını alır. Erkek tarafının nüfus cüzdanının alması ve kızın bunu kendi rızası ile erkek tarafına vermesi, bu nişanın kesin olarak kabul ettiğinin ve bundan sonra vazgeçilmeyeceğinin bir göstergesidir. Başta da söylediğim gibi şu an pek yaygın olmamakla birlikte eskiden de belirli bölgelerde uygulanmakta idi.

-Bir başka düğün adetine bakmak gerekirse, düğün sırasında düğün pastası geldiği zaman gelin ve damat pastayı keserken; gelin bıçağın kesmediğini söyler. Bu sırada beklenen damadın babasının geline para vermesidir. Her türlü krizi fırsata çevirmek gibi bir şey bu :)

-Başka bir adet ise cenaze gibi zor zamanlar olduğunda, cenaze evinin yakınlarda olan herkes - arasında husumet olan komşular da dahil olmak üzere - cenaze evine tencerelerle yemekler taşırlar. Zaten keder ve stres altında olan cenaze evi sahipleri bu şekilde ciddi bir külfetten kurtarılmış olur. Bu Anadolu insanının çok güzel dayanışma örneklerinden biridir. 

- Son olarak da askere gidecek bir genç var ise, uğurlama töreninden bir kaç gün önce akraba, komşu, arkadaş hiç fark olmaksızın kimden baklava isterse yapılır. Ve baklava yapma teklifi alan kimse de bu teklifi geri çevirmez. 

Karlı iş :)


Of Toprağı - Rize Toprağı :)

Karadenizlilerin keskin zekası her yerde konuşulur. Bu durum zaman zaman güldürmeyen Temel fıkralarına konu olsa da, bu tezi destekleyen onca olay vardır bu bölgede.

Bunlardan biri de Çakıroğlu İsmail Ağa Konağı 'nda yaşanmıştır. İsmail Ağa Konağı yaklaşık 200 yıllık bir tarihe sahip. Şu an kültürel miras olarak devlet tarafından koruma altına alınmıştır. Bu konak  Of'un Sıraağaç Köyü sınırları içerisindedir. Konağı imar ettiren İsmail Ağa ’nın babası Çakırzade Abdullah Ağa, İsmail, Ahmet ve Dursun adıyla üç oğluyla beraber köye yerleşiyor. Eski ismi Çalek adıyla anılan ve bir kaç mahalleden oluşan köydeki Çakıroğulları ailesinin bugünkü nüfusunun onbine yakın olduğu sanılıyor. Konak, oğullardan İsmail ağa tarafından yapılıyor.

Zamanın ağalarından Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın padişahla arası açılır. Başına ödül konulur. Ölüm fermanı tebliğ edilir. Nihayetinde arama çalışmaları İsmail Ağa’nın konağına gelir. İsmail Ağa kendisine sığınan Memiş Ağa’yı teslim etmemekte kararlıdır. Ne dediyse sözünü dinletemez görevlilere. Sonrasında Kitab’a el basıp yemin etme hususu malum olur. Derhal Rize’ye adam gönderir. Rize’den toprak getirttirir. Tuzcuoğlu’nu sakladığı yerin zeminine toprağı serer. Ardından Padişah’ın adamları tekrar gelir. İş, yemin etme meselesine gelir. Kitap getirilir. El basılır. Yemin edilir. İsmail ağa yeminini etmiştir ama nasıl etmiştir?

 “Tuzcuoğlu Memiş Ağa, Of toprakları üzerinde değildir." demiştir. Yalan da söylememiştir. Hem yalan söylememiştir hem de zor durumda bir insana yardım etmiştir :) 


Kaynak: http://nimren2.blogcu.com/cakiroglu-ismailaga-konagi/3664265
Resim: Çakıroğlu İsmail Ağa Konağı

Ayrıca bir rivayete göre de bu konağın en alt kattaki odasının altınlarla dolu olduğu ve bu odaya girmek isteyen birçok insanın başına onlarca musibet geldiği söylenmektedir. Kaynak: Ananem :)) 

Mısır --- Değirmen --- Kuymak

Mısır, Karadeniz Bölgesi 'nde yetiştirilen ve sofralarda her zaman kendine yer bulan önemli bir besin kaynağıdır. Mısır kimi zaman değirmenlerde öğütülüp un haline getirildikten sonra mısır ekmeği olarak, kimi zaman köy evlerinin bahçesine kurulan kuzine sobalardaki közde pişirilerek, kimi zaman ise kuzine  sobalar üzerine koyulan koca koca kazanlara doldurulmuş suda pişirilerek midemizin yolunu tutar. 


Kaynak: http://www.bulancakajans.com/haber_detay.asp?haberID=181
Resim: Mısır ekmeği


Kaynak: http://www.seremkoy.net/Seremkoy_Resim_Arsiv-2.html
Resim: Kuzine Soba

Mısır, ekim nisan aylarında yapılan bir üründür. Ekim işlemine başlamadan önce belirlenen arazi iyice kazılır. Hazır hale gelen tarlaya, mısır tohumları serpme usulü bırakılır. Daha sonra tanelerin üzeri toprak ile kapatılır. Bir süre sonra bırakılan bu tohumlar filizlenir. Fakat ekim işlemi serpme usulü yapıldığı için bazı tohumlar birbirine çok takın olabilir. Bu da mısırın kolay büyümesini engelleyeceği için bir mısır fidanına yeterli alan açılacak şekilde bazı düzenlemeler yapılır. 3-4 ay sonunda ise mısırımız artık yetişmiştir. Taze tüketmek isteyenler mısırı bu zaman diliminde toplarlar. Ve başta da söylediğim gibi kuzine sobaların közünde ya da suyun içinde pişirerek tüketir. 


Kaynak: http://www.sibelinkahvesi.com/2011/11/istanbul-lezzetleri-3.html
Resim: Közde Pişmiş Mısır

Közde pişmiş mısırın çok özel bir ismi yoktur :) Fakat suda pişmiş mısır için Trabzon köylerinde kimsenin "suda pişmiş mısır" dediğini duyamazsınız. Çünkü onun adı "goliva" dır :)


Kaynak: http://www.meltemmutfakta.com/haslanmis-misir/
Resim: Haşlanmış Mısır - ( Goliva )

Mısırı bu şekilde değilde, mısır ekmeği, kuymak ya da un olarak tüketmek isteyenler ise toplama işlemini eylül ayına bırakırlar. O zamana kadar mısırlar dallarında iyice kurumuş ve öğütülecek kıvama gelmiş olur. Kuruyan mısırlar toplanıp tane haline getirilir. Taneler halinde hazırlanmış mısırlar çuvallara doldurularak değirmenin yolu tutulur. 


Kaynak: http://www.bik.gov.tr/teknolojiden-degil-uretim-azligindan-korkuyorlar-haberi-15910/
Resim: Değirmen

Fakat bu öğütme işlemi kabul edersiniz ki bir fabrika hızında gerçekleşmez. Çünkü mısır taneleri yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi değirmen oluğundan 4-5 tane olarak düşer. Bu da bir çuval mısırın yaklaşık olarak 3-4 saatte öğütülmesi anlamına gelir. Tabi bu arada bahçe işlerinde fırsat bulan kadınlar, teyzeler, gelinlerde bol bol muhabbet etme fırsatı bulur :)  Ve hazır hale gelmiş olan bu un Karadeniz'in en özel tadı olan "Kuymak" olarak masamıza gelir. 


Kaynak: http://www.aktuelresim.com/Word/kuymak/Page/4
Resim: Kuymak

Canı çekenler varsa; Ayasofya Müze Çay Bahçesi gayet iyi yapıyor. Tavsiyedir :)






22 Mart 2014 Cumartesi

Karadeniz'in Yükünü Taşıyan Sepetler

Fındık dallarına can veren, hayat veren, bir meslektir Karadeniz'de sepet yapımı...

Fındık bahçelerinde fındık ağaçlarının diplerinden koparılan fındık vermeyen filizlerdir, sepet yapıcısının tek sermayesi... Koparılan bu filizler diğer dalalr gibi sert ve bükülmesi zor bir halde değildir. Bu sebeple filizleri sıradan bir bıçak yardımı ile yaklaşık bir parmak genişliğinde parçalara ayırarak başlayabilirsiniz işe. Hazırlanan bu filizler iki gün boyunca suda bekletilir. Bu işlemin sebebi ise taze olan bu dalların su çekerek, esnekliklerinin artması ve kolay işlem görmesi. 



Kaynak: http://merkezkoyu.net/yazici.asp?Topic_ID=44236
Resim: Fındık Filizleri

Suda yeterince bekletilen fındık filizlerini aldıktan sonra, üç tane kalın fındık dalı alınarak sepetimizin iskeleti oluşturulur. Üçgen halinde oluşturulan bu iskelet geniş olan tarafından olan tarafa doğru, suda bekletilmiş ve hazırlanmış ince dallar ile örülmeye başlanır. 


Kaynak: http://www.karalahana.com/karadeniz-forum/index.php?topic=17054.0
Resim: Sepet Örme İşlemi

Daha sonra ise sepeti sırtında taşıyabilmeleri için her iki tarafında ip takılır. Bu sepetler çay, fasulye, mısır ve fındık bahçelerinden fındık taşımak için kullanılır. Günümüzde çok kullanılmamak ile beraber hala köy evlerinde yerlerini korumaktadırlar. Çok eski zamanlarda bu sepetlerin battal boyları yapılarak atın her iki tarafına takılırdı. Yaylaya çıkmakta olan insanlar mesafe uzun olduğundan atın her iki tarafına taktıkları sepetlerin içerisine küçük çocukları oturturlardı. Bu sayede ilkel bir taşıma aracı olarak sepetler kullanılmış olurdu. 


Kaynak: http://ticiz.com/p562645-dikina-karadeniz-sepeti.html
Resim: Karadeniz El Yapımı Sepet 





Karadeniz'in İncisi Çay

Karadeniz Bölgesi' nde, özellikle Trabzon ve Rize çevresinin önemli geçim kaynaklarından biri olan çay... Peki çay o yemyeşil yapraklarla dallarından ayrılıp, tavşan kanı gibi masamıza gelene kadar hangi safhalardan geçiyor.

İlk olarak sonbahar aylarında bazı çay bahçelerinin dallarında oluşan çay tohumları toplanır. 

Kaynak: http://sifamarket.com/forum/yesil-cay/83048-yesil-cay-tohumu.html
Resim: Yeşil Çay Tohumu

Daha sonra ise, verimli olması açısından kırmızı toprak seçilir. Çayın toplanması sırasında kolaylık olması için düz bir arazi tercih edilir. Fakat Karadeniz Bölgesi'nde düz arazi bulmak pek kolay olmadığından engebeli kısımlara da dikim yapılabilir. Çay bahçeleri büyüdükçe kendiliğinden setler oluşturacak bu da farklı bir manzara oluşmasını sağlayacaktır. 


Kaynak: http://emlakkulisi.com/guncel/satilik-cay-bahcesi-rize/186429
Resim: Çay Bahçesi Setleri

Arazi bulma işlemi tamamlandıktan sonra, zeminde birer metre aralıklarla çukurlar açılır. Açılan çukurlara yaklaşık olarak 15-20 adet tohumlar atılır ve çukurlar kapatılır. Bu çukurların yerlerinin belli olması işaret niteliğinde çubuklar dikilir. Yaklaşık bir sene sonra ekilen tohumların filizlendiğini görebiliriz. Ve oluşan bu küçük ağaç görünümlü bitkiye ise "kaful" adı verilir. Oluşan bu kafuldan üç sene boyunca ekin alınmaz.Çayın büyüyüp gelişmesi beklenir. Yeterli boya gelmiş olan kaful, şekil vermek amacı ile üst kısımdan budanır. Bu senelik zaman zarfında bitki gübrelenir. 4. seneye geldiğimiz zaman ise çay bahçesi kazanca dönüşmeye başlar. Mevcut çay bahçesinden senede üç kez ürün alınır. Çay bahçesinin büyüklüğüne göre bu çay toplama işlemi genel olarak yevmiyeli işçiler tarafından yapılır. Fakat yaklaşık 10 -15 dönümlük araziye sahip olan çiftçiler çay makası üretilmeden önce günümüzde çay makasları ile işçilerin yaptığı bu işlemi el ile yapmaktaydı ve bu işlem haftalar sürmekteydi. Fakat şimdi çay makası sayesinde bu işlem bir kaç gün içerisinde halledilmektedir. 


Kaynak: http://www.itusozluk.com/gorseller/%E7ay+makas%FD/140684
Resim: Çay Makası

Daha sonra toplanan çaylar bez sergilere koyularak kamyonlara yüklenir. Çay bahçesinin yerine göre çaylar, çay bahçesinden teleferik ile kamyonların yanına çekilmektedir. 


Kaynak: http://tepelerkomes.blogspot.com.tr/2014/02/cay-teleferigi.html
Resim: Çay Teleferiği

Yukarıdaki resimde bulunan teleferik aracılığı ile çekilen çay sergileri, kamyonlara yüklenerek çay evlerine götürülür. Çay evlerinde toplanan çay görevli çay eksperleri tarafından incelenir ve büyük kantarlar ile tartılır.


Kaynak: http://www.celkaraman.com/guncel/cay-nasil-uretilir
Resim: Çay Evi / Çay Ambarı

Tartılıp hesaplanan çay, çiftçilerin çay defterlerine işlenir. Ve çay fabrikasına götürülmek üzere yola çıkar. Sonrasında fabrikada kurutulup işlenerek. tavşan kanı kıvamında masamıza gelir. 


Kaynak: http://galeri.uludagsozluk.com/r/bir-bardak-demli-cay-193505/
Resim: Demli Çay 

Trabzon Ganita'da Karadeniz'e karşı içilmesi tavsiye edilir :)






19 Mart 2014 Çarşamba

Bilenler bilir. Bilmeyenler için Trabzon :)

Öncelikle bütün okuyuculara merhaba. Bir mikro turizm blog u olarak değerlendirilebilecek, amatör ama eğlenceli olacağına inandığım yazılarımı sabırla okumanızı tavsiye ediyorum :) Emeğe saygı :)

 Benim ilk yazım Trabzon'a  şööööyle genişinden bir bakış atıp, ilerleyen zamanlarda da bu yazıda geçecek her türlü alt başlığı imkanlar dahilinde bilgi ve fotoğraflarla süslemek olacak. Öncelikle Trabzon; halkı, adetleri, gelenek - görenekleri, yaşam tarzı bakımından kendine has özellikler taşıyan bir şehirdir. 760.058 kişilik nüfusa sahip ve bu nüfusun yaklaşık %54 ünü şehirde %46 sını ise kırsal kesimde barındırır. Trabzon ilinde;

       Akçaabat -  Arsin - Araklı - Beşikdüzü - Dernekpazarı - Düzköy - Hayrat - Köprübaşı - Maçka 
Of - Sürmene - Tonya - Vakfıkebir - Yomra - Çarşıbaşı - Çaykara - Şalpazarı ilçeleri vardır.

Trabzon'da ekonomi genel olarak tarım ve sanayiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri fındık, çay, mısır, tütün ve fasulyedir. Trabzon'a şöyle bir baktığımız zaman, her yörenin olduğu gibi Trabzon'un da kendine mutfak, kıyafet, müzik, folklor, kültürel değerler, tarihi-turistik yerler ve yöreye ait bir "ağzı" vardır. İl merkezinde pek mümkün olmasa bile kırsal bölgelerde hala bu özgün değerler korunmakta ve yaşatılmaktadır. Aslına bakılırsa kırsal kesimde yaşayan insanlar bu değerleri koruma amacından çok yaşam biçimine getirdikleri için, bu değerle hala günümüzde yok olmadan devam edebilmiştir. Bugün Trabzon'un herhangi bir köyüne gittiğiniz zaman insanların yediği yemekten, giydiği kıyafete; söylediği - Trabzonlu değilseniz muhtemelen anlamayacağınız :) - kelimelerden, size gösterdiği samimiyete kadar bu doğallığı hissetmemeniz işten bile değil.

Trabzon hakkında bu genel bilgileri edindikten sonra; yazımda bahsettiğim yemek, giyim, müzik, kültürel değerler, tarihi yerler, folklor gibi unsurları bundan sonraki yazımda ayrı ayrı başlıklar halinde inceleyeceğim. 

Takipte kalın :)