Peki bir insan deniz kenarında, kumsalda güneşlenmek, denize girmek varken neden dağın tepesine çıksın demeyin :)) Sağlam bir kadro ile gidildiği zaman deniz kenarlarından çok daha güzel zamanlar yaşatabiliyor yayla şenlikleri. Adım başı kemençelerin gıcırdadığı - biraz baş ağrıttığı doğrudur :)) - genç yaşlı herkesin horon oynadığı, hatta yaşlıların gençlerden daha dinç göründüğü yerlerdir yaylalar.
Her biri bir yana, başta da söylediğim gibi bütün insanlarda doğal olana dönme, doğal olana ulaşabilme arzusu baş göstermiş durumda. Bu durumda sabah tertemiz bir havaya uyanıp, akşama kadar koştursanız, hoplasanız, zıplasanız dahi yorulmadığınız, en önemlisi yiyip yiyip yiyip kilo almadığınız bir yere gitmek gayet akıllıca değil mi? :)) Yayla şenliklerine özendirmek için yaşlı amcalar teyzeler hikayeler anlatır durur. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşayım:
Söylendiğine göre sahil köylerinden birinde yaşayan Hasan Amca hayvancılıkla uğraşırmış. Her sene çor-çocuk, mal-melal hep beraber yazın yaylaya giderlermiş; güzün köye dönerlermiş. Köydeki bazı aileler de hayvancılıkla uğraşmadığı için yaylaya gitmeyip köyde kalıyorlarmış. Bu ailelerin çocukları, gençleri sıcak günlerde serinlemek için deniz kenarlarına, plajlara giderlermiş. Deniz kenarındaki kumsallara yazın turistler de gelince denize girmek daha bir eğlenceli oluyormuş. Köy gençlerinin bunları ballandıra ballandıra anlattığını duyan Hasan Amca’nın oğlu Ahmet onlara imrenmiş. Onlar gibi yazın köyde, sahilde kalarak denize gitmeyi istemiş. Babasına bu düşüncesini anlatmış.
“Baba biz de yaylaya gitmeyip köyde kalalım, yazın denize gireriz.” Demiş.
Durumu anlayan ve oğlunu kırmak istemeyen babası ona yaylanın daha sağlıklı olduğunu anlatabilmek için bir yol düşünmüş ve şöyle yapmış.
“Oğlum bu sene yaylaya göçmek için hazırlandık. Yarın göçeceğiz. Bu sene göçelim de gelecek sene köyde kalırız, denize de gideriz.”
“Tamam, baba!” demiş oğlu. Hasan Amca:
“Ha, Ahmet, yaylaya giderken lâzım olacak; bana yaş ağaçtan üç tane kazık yapıp hazırla.
“Çamdan mı olsun, pelitten mi?”
Fark etmez, hangisinden olsa olur. Uçlarını iyi sivrelt. Ala heybeye koy!”
Ahmet yakındaki çam ağacının dallarından üç adet kazık yapıp ala heybeye koymuş. Ama bir yandan da merak ediyormuş. Ala heybeye para gibi, silah gibi değerli eşyalar konur. “Bu üç kazık da niye bu kadar değerli ola ki?”
Sonraki gün göç yola düzülmüş. Hasan Amca, oğlu Ahmet’e:
“Kazığın birini şu çardağın altına, direğin dibine çak!”
Ahmet denileni yapmış. Göç Murtiçi’nde değirmenin yanına gelince babası:
“Ahmet kazığın birini de değirmenin ardında gizli bir yere çak, kimse bulamasın.” Demiş. Ahmet denileni yapmış. Göç yaylaya çıkınca:
“Oğlum, kazığın birini de toprak damın ardına çak, üstünü ört, kimse bulamasın.”
Ahmet denileni yapmış.
Yazın yaylada kalmışlar. Aynı eski senelerde olduğu gibi iş-güç içinde bedenleri terlemeden yaz ayları geçmiş. Güz ayları gelip havalar soğuyunca köye göçmek için hazırlanmışlar. Baba oğluna:
”Oğlum, o toprak damın ardına çaktığın kazığı çıkar, toprağını sil, ala heybeye koy.”
Oğul denileni yapmış. Göç dönüşte Murtiçi’ne gelince değirmenin ardındaki kazık da çıkarılıp ala heybeye konulmuş. Köye gelince Ahmet daha babası söylemeden gidip çardağın altındaki kazığı çıkarmış:
“Baba, bunu da ala heybeye koyayım mı?”
Babası:
“Koyma. Ala heybedeki kazıkları da al getir.”
Baba çıkıp çardaktaki divana oturmuş. Ahmet kazıkları getirip babasının önüne koymuş. Babası:
“Köyde kalan kazık hangisi?”
Ahmet toprak içinde kalan kısmı odun kurtları tarafından delik deşik edilmiş olan kazığı göstermiş.
“Bu!”
“Yaylaya giderken böyle mi bıraktıydın?”
“Hayır, sapasağlamdı.”
“N’olmuş böyle?”
“Kurtlar yemiş, çürümüş.”
“Hımmm, peki Murtiçindeki nasıl?”
“Onun da toprak altındaki kısmına kurtlar girmiş. Ama köydeki kadar çürümemiş.”
“Peki, yayladaki kazık?”
“Baba, yayladaki kazık sapasağlam. Hiç kurt yememiş, hiç çürümemiş…”
Bakışırlar. Ahmet şaşkındır.
“Ama baba, sahilin nemi, sıcağı bu kadar mı zarar verir canlılara?”
“Gözünle gördün!”
“Tamam baba, gördüm de anladım da. Bundan sonra her yaz yaylaya gidelim.”
……………………………….
Kaynak:http://www.ahmetler.net/index.php?option=com_content&view=article&id=988:yayla-senlikleri&catid=26:avarol&Itemid=78
Tamam!
Kabul!
Öyle buram buram ibret kokan, dudak ısırtan bir hikaye olmadı bu.
Ama gitmiş bir insan olarak söylüyorum ki, fırsatınız varsa hayatınızda bir kez gidin. Sabah uyandığınız zaman vücudunuzda anlam veremediğiniz bir enerji olacak. Şenlik tarihlerini bu siteden takip edebilirsiniz -------> http://www.yaylasenlikleri.com/
'Ebru demişti' dersiniz :))